Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Eylül, 2021 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

57.

Biraz zaman geçmiş bugünün üzerinden, evlilik her anlamı ile bitmiş, boşanma davası neticelenmiş. Artık 12 yıllık birlikteliğin iki ayrı bireyi olarak hayatlarımızı sürdürmeye başlamışız. Ben de dert edinip durduğum taşınma işini kolaylıkla halletmişim; kiraya çıkmamışım; kendime tadilatını gönlümce yaptığım güzel, sade, gri renk baskın, mutfağı ıhlamur yeşili küçük, aydınlık bir ev almışım.  çok değil zamanın geçişi; henüz bahar gelmemiş, çılgınca kar yağmalar sona ermemiş. Bir apartmanın en üst katında bir evdeyim, çatı katı değil; yalnızca apartmanın üst katı; eski bir bina, asansörü yok her gün 5 kat inip çıkıyorum, her gün yaptığım spor için şükrediyorum, nefesim açılıyor, bolca yürüyorum, her defasında basamakları sayıyorum. Bazen ikişer üçer iniyorum merdivenlerden acelem varmışçasına, bazen de son birkaç basamaktan aşağı çocukken yaptığım gibi bir kerede atlıyorum. Apartmanın içine girip kaloriferin üzerine yatan kedileri seviyorum, posta kutuma bakıyorum her gün faturaların ar

56.

26 Eylül pazar itibari ile eşim evden taşındı, artık yolların ilk ayrımına gelmiş bulunduk. Yaklaşık 2 senedir bu evlilik içerisinde kendimi yalnız hisseder, 1 senedir aleni şekilde karşılıklı çabalarken ilk aşamada evleri ayırdık, ikinci aşamamız da mahkeme.  27 Eylül benim boşanma kararımdan sonraki yeni hayatımın ilk günü oldu böylece.  Kadınların ve erkeklerin çok net ayrıldığı bir konu var, kadın yırtınıyor düzeltmek için, söylüyor, ölüyorum bitiyorum diyor; ama nedense o çırpınış geçmiyor erkeğe; aleni şekilde defalarca "ben gözünün önünde yok oluyorum, bu ilişki içinde kayboluyorum" dememe rağmen ya çoktan vazgeçtiği için, ya yapamadığı için beni dinlemeyen, tavırlarını değiştirmeyen adam evden gider gitmez beni arıyor. "Eve geldiğini haber vermedin", "seni merak ettim", "nerdeydin", "iyi misin?", "ben kötüyüm, seni arıyorum, ben sana çok alışığım", "sen benim kolum kanadımsın" Tek bir sorum oluyor bunları oku

55.

 İstanbul'da hava yağmurlu, sabah ofise gideceğim için uyanıp kendime yulaflı bir kahvaltı hazırladım. Senelerce yulafı ot diye yaftalayıp, "at mıyım ben" diye dalga geçtikten sonra "canım yulaf çekiyor" noktasına evrilişimi tam yakalayamasam da, insan tenkit ettiğini yaşamadan ölmüyor cümlesi bir kere daha vuruyor, ne kadar büyük konuşursan, o büyük lokmayı da öylesi hızlı yiyorsun.  Söylediklerimizin, aklımızdan geçirdiklerimizin evrende bir yeri var, düşüncenin gerçekten de bir gücü var ve bunları kontrol edebildiğimiz  gün, hayatımızın iplerini kısmen de olsa elimize alıyoruz. O yüzden, yine yeni bir günde; kötülüğe dahi iyilikle, güzellikle yanıt verebildiğimiz anlarla dolup taşmayı diliyorum. İyi olmak, iyi kalmak, sakin ve anda olmak çok kıymetli benim için bu aralar, mümkün mertebe bu konu üzerine eğiliyor ve çalışıyorum. Kendimi izliyorum, başkalarını izleyip yargılamak çok kolay; insan kendini gözlemlemeye başladı mı bir kaçış süreci peydah oluyor; &qu

54.

 yine j. ile zor seanslardan birini tamamladık. Her salı günü düzenli olarak gidip, kendime yarattığım bu ritüelin olumlu etkilerini izliyorum. Bazı seanslar yoğun geçiyor, "neden, sence neden?" soruları çocuklukta bir yerlere dokunuyor, tam kızıp hesap soracağım bakıyorum babam hayatta yok. İnsan kendisiyle yüzleşmesini ne kadar erken yaparsa, o kadar yol alıyor sanki. Bazı soruların yanıtları, aile büyüklerinin kaybı ile toprak oluyor, hiç ulaşılamayacak yerlere kalkıyor.  Hesap sormak da değil mesele aslında, nedenlerini bulmak, ya da tekrar eden davranışların etkilerinden sıyrılmak. Gücümüz yettiğince, psikolojimiz kaldırdıkça devam ettiğimiz bir yol, büyümek, ilerlemek kendini anlamak hiçbir zaman bitmiyor.  2 gün önce tuhaf bir rüya gördüm, rüyamda farkına vardığım bir anın içindeyim, truman show gibi. Rüyamda, hayatımın aslında herkesin bana rol yaptığı bir düzen olduğunu fark ediyorum, benim dışımda herkes aptal olduğumu biliyor, birtek ben bilmiyorum, kendimi işinde

53.

 Boşanma kararı ile birlikte, hem günleri doldurmak, hem spor hayatımı hareketlendirmek hem de yeni bir şeyler öğrenmek için birebir tenis dersi almaya başladım. Boşanmadan evvel, maddi imkanlar da hala güzelce yerindeyken sene sonuna kadar tenis derslerimi bitirebilirsem, yeni hobim yeni insanlarla vakit geçire geçire uzunca süre vaktimi alır diye düşünüp kendime bu yatırımı yaptım; iyi ki de öyle yapmışım.  Tenis hocam dünyalar tatlısı, eşi de yaşam koçu. Oraya gelen öğrencilerden birkaç tanesini tanıyorum, daha doğrusu hocam tanıştırıyor. Bazıları çok genç, bazıları kariyer sahibi, bazıları emekli; türlü türlü insan geliyor, eh sohbeti hoş olan hocam da hali ile hepimizin hikayesine kıyısından köşesinde haiz oluyor. Ben babam öldü diyorum, eşimden dert yanıp boşanıyorum diyorum; o diyor ki bak bu çocuğun babası 3 yıldır yurtdışında, gelemiyor evine; annesi de ilgilenmiyor depresyonda, ilaçlar alıyor gencecik yaşında diyor; bak bu kadın diyor 2 yaşında çocuğu var ama eşi boşanmak ist

52.

 bugün üzerimdeki ölü toprağı bir anda silkelendi, içimden deli gücü çıktı ve direkt kitaplığa yöneldim. Eşimi evden hızlıca çıkarabilecek her adımı, onun yerine kendim yaparken buluyorum; ev yok diyor ev gönderiyorum tutuyor; eşyalarını her sorduğumda bir şeyler hızlanıyor. Onun itici gücü benim sanki; ne zaman sorsam hep bir şeyler neticeleniyor.  Bu ilişkinin bitme sebeplerini düşünür, konuşurken; psikolog seanslarında bu sorulara yanıt ararken aslında ilişkinin temelini oluşturan küçük noktaların, iletişim tıkanıklarının sebep olduğu noktasında hemfikir kalmıştık; sanırım birinin yerine, onun yapması gerekenleri yapmak, akıl etmek, karşıdan bir adım görmemek de bu küçük tıkanıkların içinde yer alıyor; ben tüm bunları yapmaktan yorulmuşum; o da sürekli kendine bir şeyler söylenmesinden; günün sonunda aramızdaki duvar büyümüş, örüldükçe örülmüş ve biz kaybolmuşuz. Bir daha ilişki yaşayacak olursam, önce kendimi, isteklerimi bana iyi gelip/gelmeyenleri tartar, sonra partnerime bakar v

51.

 son 2-3 günü gözyaşları içinde geçirdikten sonra, fark ettim ki bu da klasik dışavurum, içimde bilmeden biriktirdiklerimi kusma anlarından biriydi. İçim çıkana kadar ağlıyorum, kendimi durduramıyorum; modum bir süre daha düşük seyrediyor sonra yükseliyorum.  Sosyalleşmek, yeni insanlar tanımak beni yükseltiyor, son dönemde bunu fark ediyorum. Başkalarını tanımak, başka hayatlarını dinlemek, onlara tanıklık etmek sanki yaralarımı sıradanlaştırıyor . Ve ne zaman toplamaya başlasam, hayat mükafatını veriyor. Bir süredir tenis dersi alıyorum; babam öldükten sonra da böyle olmuştu haftanın 7 günü spora başlayıp kendimi mutluluk hormonuna teslim etmiştim; henüz tam istediğim bedene gelmesem de beslenmeme ve sporuma dikkat ediyorum, yavaş yavaş kilo vermeye devam edip hayatımın dengesini kuruyorum.  Bugün tenis hocamın yaşam koçu olan eşi ile tanıştım, ayaküstü sohbet ettik. Ben terapiye gittiğim için zaten yaşam koçu ile görüşüp ilave konuşacak bir şeylerim olacağını düşünmedim ama kişisel

50.

Dün akşam tüm huzursuz hislerle beraber yatağa girip bir türlü gözümü kapatamayınca salona gelip birkaç ev baktım, şimdi bakıyor olmanın bir faydası olmadığını bildiğim halde ilanlar arasında gezip durdum, sahil kasabalarındaki arsa fiyatlarından tuttum, istanbul'un muhtelif yerlerindeki 2+1, 3+1 kiralık satılık evler arasında yolculuk yaptım. İstenen rakamları, hayat pahalılığını, ne yapmaya çalıştığımızı, gündelik endişeleri, hayatın yolunu biraz da olsa kavramaya çalıştım. Elimden gelenleri düşünüp, fazlası için dertlenip/kaygılanmanın bir faydası olmadığına karar verdim ve ekranı kapattım. Restorandan arkadaşımla biraz sohbet ettim, bazen insanların her şeyin hallolacağına dair sakin inancı, umudu beni neşelendiriyor; tam düştüm sanırken bir vesile ile destek bulup kendimi toparlıyorum. Uzunca bir sohbetin ardından yatağa girip misler gibi uyudum. Sabah güzel, enerjik uyanmıştım; ta ki maddi  konuda ailemden beklediğim desteği göremediğimi yine ve yeniden fark edene kadar. Sene

49.

 iki gündür içimde gözyaşı musluğunu açık unutmuşum sanki; oluk oluk gözyaşı akıyor ,tam durdu dediğim an bana inat yeniden başlıyor; kontrolüm dışında süzülüyor yaşlar gözümden, banyoda, uyurken, araba kullanırken, bir şey icimi acıtıyor ve ben engel olamıyorum. duyguların içinden geçmek böyle mi oluyordu?  Bu aralar her şey kontrolüm dışında hareket ediyor sanki, bir yanım iyi enerjiler ile çevrelenip, evrenin bana istediklerimi verdiğini düşünürken; diğer yanım her şeyin üstüste geldiğini, iyice köşeye sıkıştığımı düşündürüyor.  nihai boşanma kararımı doğum günü pastamı üflerken vermemin üzerinden neredeyse 1 ay geçti  ve biz 1 aydır aynı evi, aynı yatağı paylaşmaya devam ediyoruz. Onun ev tutmasını, eşyalar almasını seyrediyorum; evden bir şey almak istemiyor, kendine yeni eşyalarla yepyeni bir hayat kuruyor; içinde benim olmadığım bir hayat. Evin sadece nerede, hangi sitede olduğunu biliyorum; ne evdeki herhangi bir eşyanın ne olduğunu; ne de bloğunu dairesini biliyorum.  artık ya

48.

yine mutfakta geçen bir hafta sonundan sonra, soluğu bilgisayar başında aldım. Tecrübeli şeflerin neler yaptıklarını okuyup, sektöre atılan gençlere verdikleri tavsiyeleri gördüğümde hep tekrar eden bir yer vardı "mutlaka günlük tutun". Ben restorana haftada 2 gün, haftasonları gidiyorum, ama en yoğun iki güne tanıklık ediyorum. Bir sonraki haftam, diğerinden o kadar farklı ve öğrenme hızım o kadar hızlı artıyor ki; kendi kendime gülümsüyorum.  Bugün ilk mutfak kazamı geçirdim, panelemek için fritöze ürünleri bırakırken elim fritözün içine girdi. Nasıl bir acı, nasıl bir yanma anlatamam. Gözümden pıtır pıtır yaşlar indi, bir yanım kendini bırakmamak için direnirken, diğer bir yanım gülümsüyor; içimse gururlu bir şekilde acıyordu. Vücudumu, bedenimi, hislerimi ve bende yarattıkları tepkimeleri izledim, berrak yurdakul kitaplarından öğrendiğim nefes egzersizlerini hızlıca yaptım ve sakinleştim. nedense her kötü olaydan bir ders çıkarmam gerekiyormuş gibi hissediyorum bazen, sa