Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Mayıs, 2021 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

38.

 Dün akşam üzeri, akşam yemeği saatinden önce, avrupalının pek sevdiği "aperativo" saatinde balkona minik bir sofra kurduk. Kilosu 250 liraya çıkan ithal peynirlerden, şarap tabaklarının vazgeçilmezi izmir tulumdan ve muhtelif kuru yemişler, çikolatalardan oluşan bir tabak hazırladım. Yanına da 2 gün öncesinde açılmış, bir gece önce tarafımca buzdolabı kapağından alınıp kafaya dikilmiş Pamukkale rose şarabından iki kadeh doldurdum. Sakince oturduk, bir süre minik soframızın güzelliğini övdük karşılıklı, sonra ağzımızın tadından bahsedip daim olmasını diledik, onun yeni yaşını kutlayarak kadehlerimizi tokuşturduk.  Güneş gözümüzün içine geliyordu, ısıtan ama yakmayan, tam anlamıyla evden uzakta hissettiren güneşte biz farklı zihinlerde aynı hayale daldık.  Birden anlatmaya başladı, kucağında 1 sene önce sahiplendiğimiz kedimizle, biliyor musun diyerek başladı söze; biz şimdi aslında Barselona'daymışız. Hava böyle güneşli, ara sokaklardan birindeyiz, masamızda küçük bir pey

37.

Psikolog koltuğuna oturduğumdan beri sürekli bir kendini tanıma, iç hesaplaşma sürecinden geçiyorum.  Kendim olduğunu sandığım kişi ile aslında aramda dağlar kadar fark var. idealimdeki kişi ile olduğum kişi, istediklerimle yaptıklarım örtüşmüyor. İnsan kendini tanımaya görsün, bir nevi "ikiyüzlü" olduğunu fark ediyor.  Uzun zamandır okumak istediğim yazar Berrak Yurdakul'un "ev yapımı paraşüt" kitabı ile başladım kitaplarını okumaya. Diğer kitaplarına o kadar atıf var, karakterleri o kadar eski kitaplarından geliyor ki her defasında hata mı ettim diye düşündüm, ama sonrasında hata değil, ders olarak bakıp belki de diğerlerini okuduktan sonra yeniden bunu okumam lazım diyerekten konuyu rafa kaldırdım.  Kitap özetle mutlu olabilmek ve kendini bulabilmek için 7 günlük bir seminer içeriyor; içindeki bilgi hep aynı, her defasında tekrar ediyor. Bazen bu aynılıktan sıkılsam da, başıma kaka kaka, her şeyin aslında basit ve tekrardan ibaret olduğunu bana öğrettiğini fa

36.

29 Nisan  'dan beri aile evindeyim. Babamın olmadığı aile evinde. Psikologa başlamadan önce, ziyadesiyle tahammülsüz, karşıdakini dinlemeyen, anlamayan, bildiğini okuyan; başta kendine sonra etrafına nispeten duyarsız biriydim; en azından öyle biri olduğumu yapılan onca seansın sonunda anladım.  İnsanlara ettiğim yardım, içimdeki o " iyi biri " olma hissi sanki hep vicdanımı rahatlatıyordu; hayatta istediklerimi yapamamanın, daha doğrusu ne istediğimi bilmiyor olmanın açtığı yaraları, iyilik merhemimle kapatmaya çalışıyordum. Her şeyin geçici bir çözümden ibaret olduğunu j. ile seanslara gide gele, o koltuklarda gözlerimi doldura doldura anladım.  İnsanın kendi alanına sahip çıkmasının ne kadar kıymetli olduğunu, bencilliğin  "hayır" ve "dur" diyebilmenin gücünü; kendine zaman vermenin ilerlemek için mühim olduğunu nihayet anladım, hatta annem bile uzun zaman sonra bana "sakinlemişsin" dedi, J. ile seansların işe yaradığına emindim; ben değiş

35.

en sevdiğinin en uzak, en mesafeli olana dönüşmesi çok tuhaf bir yolculuk. Gerçek olamayacak kadar uzak, fantastik sayılmayacak kadar da gerçek.  Hala evlilik toparlama noktasındayız, debelenip duruyoruz. Ben J. ile psikolog seanslarında çok yol aldım, daha sakinim, iki kişilik düşünmüyorum. Daha bencilim demek tam olarak doğru olmasa da karşımdakinin birey oluşuna saygı göstermeyi öğrenmeye çalışıyorum, metodları, yol haritası benim istediğim gibi olmasa da onun yoluna da saygı göstermeyi deniyorum. yine de ne kadar yol alırsak alalım, sanki içimde bir şeyler kırıldı, bozuldu tamiri mümkün değil gibi hissediyorum. Onu görünce, dağları delip yıldızlara tırmanan kalbim şimdi dingin bir nehir gibi kendi yolunda akıyor. Ben hangisini istediğimi ayırt etmeye çalışıyorum.  İnsanın kendini, sürekli vakit geçirip beraber olduğu, uykusunda rüyasında bile ayrılmayı beceremediği kendisini tanıması ne kadar zor olabilir sahi? Ben resmen kendimi tanımıyorum, ne istediğimi bulmakta çok zorlanıyorum

34.

 İstanbul'dan Abant'a doğru bir araba yolculuğu, fonda spotify üçüncü yeniler playlisti muhtelif şarkıları döndürüp duruyor. Adı alışılagelmedik olan bir sürü grup, şarkıcı; tanıdık, "bu sözü ben de yazarım aslında" dedirten şarkılarını mırıldanıyorlar. Sapanca yeşermeye başlamış, huş ağaçları delicesine, göğü delercesine uzanmış gökyüzüne, sıra sıra dizilmiş. Mis gibi bahar, yeni hayat kokuyor yollar.  Nedense huzurluyum, hem gidebilmenin gücünden, hem de içimde yer etmiş, bana ait değilmiş gibi, yeni gelmiş dinginlikten dolayısı huzurluyum. Yeniden başlamış gibi hissediyorum kendimi. İstemediği hiçbir şeyi yapmayan, istediklerine yeni yeni sahip çıkmaya çalışan biri gibi.  "EN" anlarımızı konuşmaya başlıyoruz, en son ne zaman heyecanlandın diyor bana sürücü koltuğundan. Aklımdan bir sürü  an geçiyor, hepsi de başka adamların beni beğendikleri, başka adamlarla tanıştığım, konuştuğum anlar. Hiçbiri gelmiyor dilime, paten dersine başladığım gün diyorum. O da