Ana içeriğe atla

Kayıtlar

102

 söz ve aksiyonun örtüşmediği yer. karanlık olan, tanıdık olan ama ne yapacağımı bir türlü bilip, öğrenemediğim o yer.  ilişkimin, evliliğimin son birkaç yılını sözleriyle yanımda olmak istediğini söyleyip, aksiyonlarıyla tam tersini söyleyen bir manipülatifle geçirdim, bu teşhisi koymam için çokça kitap, makale okumam, terapi seanslarına gitmem gerekti. bir yerde okumuştum, "bize başkalarının hasta ettiği insanlar gelir" diyordu terapiler için. Ben de bu öğretiyi aldım, söz ve aksiyon uyuşmuyorsa, aksiyonu baz almayı öğrendim. o sözleriyle kalmak istiyorum deyip, aksiyonları desteklemedikçe ben  yapamadım, o dengesizlik beni çökertti, kendimi tanıyamaz hale geldim, gözümün feri söndü, nasıl bir tutarsızlığın içinde olduğumu ancak dışına çıkınca anladım, "bazen sevsek de olmuyor" diye kendimi kandırmayı becerdim, bu kök öğreti yanlıştı, sevmek değildi bu, insan sevdiğini böyle derbeder ortada bırakmazdı; düzdü her şey, sevmiyordu.  bunu değiştirdim, ancak şimdi tam
En son yayınlar

101

 her şeyi yapmak isterken hiçbir şey yapmayan o kadın benim. terapistim bir keresinde söylemişti, "her şeyi yapmak isterken, her bir yerinden çekiştirilirken buluyorsan kendini, bir yöne hareket etmeyi bırak, hareketsiz kalırsın"  bu söz o seanstan sonraki günlerimi etkiledi, hem her şeyi yapmak, hem de hiçbir şey yapmak istemiyordum. Bazen istiyorum ki benim yerime her şeyi biri yapsın, eksik kalmasın hiçbir şey, o benim yerime yapacak olan kimse o üstlensin sohbetleri, benim yerime gitsin işe, benim yerime sevsin kedimi, benim yerime erken kalksın, benim yerime spora gitsin ama güzellikleri ben topladığımla kalayım. Sanırım gerçek hayat dediğimiz şey öyle kıyaklar geçmiyor.  Güzel olan yaşamak, her şeye birincil elden, gözden tanıklık etmek, deneyimlemek. tecrübelerimi biriktirmek, sadece güzel tecrübe biriktirmeyi seçmek mümkün değil elbet, atasözleri boşuna yazılmıyor "kurunun yanında elbet yaş da yanıyor"  güzel şarkılar, güzel manzaralar, güzel anılar var; hay

100.

Hello hundred.  Sanki son birkaç senenin özetini çıkarmak için geldim buraya, içimde yılgın bir hal, tatminsiz, yorgun, hiçbir şey yapmak istemiyor. Aslında çok iyiydim, yaptıklarımla gurur duyuyor, kendimi şımartıyor, pohpohluyor eşanlı olarak  da ayaklarımı yere bastırıyordum.  Online dating'in bokunu çıkarıp 40 civarı yeni insanla tanışmış olmaktan, hikayelerini dinlemiş olmaktan dolayı mutluydum; sonra bir şey oldu, aniden, tüm o kendimle kurduğum bağlar, yalnız başıma mutlu olma hissim tuhaf bir çöküntüye bıraktı yerini. Bu haftasonu evimde tek başıma otururken, boş boş duvarlara bakarken hissetmeye başladım bunu. Ne yaparsam yapayım, yine de ne istediğimi bilmiyordum, almadığım her zevk, hissetmediğim her bir tatmin sanki işleri giderek güçleştiriyordu. Sosyal medyadan mı etkilendim, başkaları kadar akıllı mı göremedim kendimi bilmiyorum, bir yandan kendimden neredeyse sonsuz eminken, içimden bir anda özgüvensiz biri çıkıverdi.  Sanırım dinlediğim hikayelerin bazıları beni ne

99.

instagram'da çok güzel bir söze denk geldim, sanırım birini twit'i, diyor ki: " rahmetli babannem şöyle derdi, "birine en fazla iki kere git kızım, o sana bir kere bile gelmiyorsa, bir daha da gitme ""  aslında bilgelikler, dersler, öğretiler her şey açık, aleni ve ortada ama biz nedense içselleştirmek için kendi tecrübelerimizle sentezlemeyi tercih ediyoruz. Başkasının hatasından çıkan dersi, alıp cebimize bir kerede koymuyoruz, koyma akılla gemi yürümüyor; kendimiz içten içe doğruyu yapmayı istiyoruz, içten içe "ben o hatayı yapmam, ben o tuzağa düşmem, ben başarırım" diyoruz belki de.  Sanırım, kendimizden emin olmamamız gerekiyor, bırakın başkası hakkında keskin ve net konuşmalar yapmayı; kendimiz hakkında bile net olmamamız gerekiyor; çünkü hayat insana tükürdüğünü çok güzel yalatıyor.  kendi değerimiz başkası üzerinden ölçümlenmiyor bunu öğrendim, hiç kimsenin objektif bir değer biçme kriteri yok, kaldı ki aslında başkasının değer biçmesine d

98.

 Benim artık 36.yaşım bitti, ağustos ortasında bir yaş daha aldım ve 30 sonrasında yürüdüğüm yol sancılı da olsa o kadar mutluyum ki. İnsanın, kendini bulmayı denemesinin, kendiyle bağ kurmasının ödenebilir bedeli neyse ödenmeli. İnsan ancak kendini anlayıp, kendiyle doğru şekilde yüzleşip kendini olduğu gibi kabul ettikçe emin yol alabiliyor.  Bana evliliğim süresinde kötü olduğumun söylendiği yerlerimin hiç de kötü olmadığını tecrübeyle öğreniyorum, toksik bir ilişki yaşadığımı ancak dışına çıkınca gördüm, kendime yapılmasına müsaade ettiğim her şey için kendimden özür diledim, işin kötüsü kızacak kimse yoktu çünkü toksik bireyler de bunu kötü niyetle yapmıyorlar; hepimiz aile evlerimizde öğrendiklerimizin esiriyiz. O yüzden sahip olduğumuz doğrular gerçekten karakter, ahlak olarak bizim doğrularımız mı bakmak, tartmak gerekiyor. Kendimizle bu yüzden yüzleşmemiz gerekiyor, kök öğretilerimizi sorgulamamız, içselleştirdiğimiz seslerin gerçekten kimlerin sesi olduğunu bulmamız gerekiyor

97.

 En son mart ayında buralardaymışım, hayatımın ilk orucunu tuttuğum nisan ayı hızlı geçti; nisan sonunda hem terapistin hem arkadaşlarımın tavsiyesine kulak verip kendimi online dating applicationlarında buldum. Anlatsam roman olur diyemeyeceğim ama uzun süreli stand-up malzemesi çıkacağına emin olduğum insanlar tanıdım.  Ara ara insanlığa dair umutlarım perçinlenirken, genelde daha karanlık bir dünyanın kapılarını aralarken buldum kendimi. Herkesin her şeye erişiminin olması, insanların yalnız olması, tatminin başkalarında aranması gibi sebeplerle varoluşsal sıkıntılara düştüm. Kendimden midemin bulandığı zamanlar olduğu kadar, en çok yatıştırdığımı sandığım yargılarım yordu beni. Herkesin kendi hayatı cümlesini dilime pelesenk ederken, kalbimi bir türlü buna ikna edememişim.  çok yükseldiğim, iyi hissettiğim insanlar yüzünden daha çok çakıldım, sağ gösterip sol vurulmasından yoruldum; yine de iyiliğin dünyayı kurtaracak kadar elzem olmasa da, benim mikro dünyamda büyük yeri olduğuna

96.

 Senede bir gün... kaç senedir evinde olduğunu bilmediği, ama hikayesini ve nereden geldiğini çok iyi hatırladığı ceviz masanın üzerinde elini gezdirdi, ayakları masanın yanına dizilmiş birbirinden farklı sandalyelere takılmadan elini masadan hiç kaldırmadan, sanki elinde bir bez var da onunla tozunu alırmış gibi tüm  masayı zerafetle tavaf etti; aklında hiçbir düşünce olmadan; neden böyle yaptığını bilmeden masanın etrafında usulca dolandı. Zarif miydi gerçekten, hayatı boyunca hiçbir zaman zarif olmamıştı, hatta kız kardeşi bir keresinde ona kavgaya gider gibi yürüdüğünü söylememiş miydi? Kız kardeşin ne kadar güzel bir şey olduğunu düşündü, çocukken onu istediği zamanı, anne babasına sipariş eder gibi kardeş dediğini, doğum günü pastalarını içinden kardeş dileği tutarak üflediği zamanları hatırladı; annesiyle babası onu kırmadan 8,5 sene yaş farkıyla onu abla yapmışlardı ısrarlarına dayanamayıp; içinden anne babasına teşekkür edip, kız kardeşine onu çok sevdiğini söyleyen bir mesaj