Ana içeriğe atla

97.

 En son mart ayında buralardaymışım, hayatımın ilk orucunu tuttuğum nisan ayı hızlı geçti; nisan sonunda hem terapistin hem arkadaşlarımın tavsiyesine kulak verip kendimi online dating applicationlarında buldum. Anlatsam roman olur diyemeyeceğim ama uzun süreli stand-up malzemesi çıkacağına emin olduğum insanlar tanıdım. 

Ara ara insanlığa dair umutlarım perçinlenirken, genelde daha karanlık bir dünyanın kapılarını aralarken buldum kendimi. Herkesin her şeye erişiminin olması, insanların yalnız olması, tatminin başkalarında aranması gibi sebeplerle varoluşsal sıkıntılara düştüm. Kendimden midemin bulandığı zamanlar olduğu kadar, en çok yatıştırdığımı sandığım yargılarım yordu beni. Herkesin kendi hayatı cümlesini dilime pelesenk ederken, kalbimi bir türlü buna ikna edememişim. 

çok yükseldiğim, iyi hissettiğim insanlar yüzünden daha çok çakıldım, sağ gösterip sol vurulmasından yoruldum; yine de iyiliğin dünyayı kurtaracak kadar elzem olmasa da, benim mikro dünyamda büyük yeri olduğuna emin oldum ve bildiğim yoldan şaşmadım. Daha çok kendimi korumayı öğrendim bile diyebilirim hatta, istediklerimi daha kolay dile getirir, istemediklerime kırmadan veda eder hale geldim. başkaları aynadır demişti j. bir keresinde; ben de kendi yansımama başka aynalarda baktım; kusurlarımı gördüğüm kadar iyi yerlerimi de gördüm, perçinledim, pekiştirdim. defalarca acaba aşık mı oluyorum dedim, ilgi ve aşkı karıştırdığımı fark ettim, geç yazılan mesajları istenmemek sandım, bende bu tahribatı yaratan yerleri buldum, yapabildiğim kadar yüzleştim. Şimdi görüyorum ki, insanın kendine yapacağı en büyük iyilik, kendini tanıyıp doğru yere konumlandırabilmekmiş. 

instagramda uzun süredir içimdeki hissi tartmaya yarayan basit bir cümle gördüm, "çok konuştuğun için kendini suçlu hissetmediğin yer evindir" 

aramızdaki bağın sınırlarını aştığımı düşündüren biri var, c. bazen ilerlemiş mesajlarıma cevap vermiyor, görüşme mesafemiz açılıyor. bir arada olunan zaman o kadar güzel ki, hep sürsün istiyorum. başkalarını görüyorum, eminim o da görüyor, görüşüyor. sınırlarını başından koyduğumuz yerde farklı hissetmeme engel olamıyorum. hissettiğim şey ne, yaşadığımız şey ne bilmiyorum ama ısrarla bir şeylerin adını koyup somutlaştırma çabam hikayenin sonu olacak biliyorum. Yine de, bir ihtimal içimi pırpır ettiriyor, aslında onu değil de; onun bende yarattığı etkiyi seviyorum, bunu şimdi yazarken fark ediyorum. Beni gözlemlediği yerlere, tespitlerine, düşündürmesine, benim kendimi bulma yolumda fark etmeden bana yardım edişine, kadın hissettirişine, hayatımın evlilikten ilişkiye geçiş sürecine destek oluşuna seviniyorum. Bu yazı iyi geldi, artık ben de mesafemi açabilir, sürekli mesajları atan olmayabilirim, ona yazdığım için suçluluk duymadan, yazıp cevapsız kalmaya gerek olmadan ben kendi yoluma bakabilirim. 

Hep kendime hatırlattığım gibi, benim olan beni bulur; zorlamama, tereddüt etmeme gerek kalmayacak. 

Ben, yolumda güzellikle yürüyorum, öğreniyorum. Derslerimi cebime dolduruyorum. 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

102

 söz ve aksiyonun örtüşmediği yer. karanlık olan, tanıdık olan ama ne yapacağımı bir türlü bilip, öğrenemediğim o yer.  ilişkimin, evliliğimin son birkaç yılını sözleriyle yanımda olmak istediğini söyleyip, aksiyonlarıyla tam tersini söyleyen bir manipülatifle geçirdim, bu teşhisi koymam için çokça kitap, makale okumam, terapi seanslarına gitmem gerekti. bir yerde okumuştum, "bize başkalarının hasta ettiği insanlar gelir" diyordu terapiler için. Ben de bu öğretiyi aldım, söz ve aksiyon uyuşmuyorsa, aksiyonu baz almayı öğrendim. o sözleriyle kalmak istiyorum deyip, aksiyonları desteklemedikçe ben  yapamadım, o dengesizlik beni çökertti, kendimi tanıyamaz hale geldim, gözümün feri söndü, nasıl bir tutarsızlığın içinde olduğumu ancak dışına çıkınca anladım, "bazen sevsek de olmuyor" diye kendimi kandırmayı becerdim, bu kök öğreti yanlıştı, sevmek değildi bu, insan sevdiğini böyle derbeder ortada bırakmazdı; düzdü her şey, sevmiyordu.  bunu değiştirdim, ancak şimdi tam

16.

Başkalarının kendi tecrübelerinden edindikleri dersleri bize de aktarmalarını isteyip, kendimize uyarlamak mümkün mü diye düşünüyorum; özellikle de bize benzer kişilerin.  Sevdiğim bir aile büyüğüm, kendisine de sıklıkla benzediğimi düşündüğüm, bakış açılarımızın yaşadıklarımızdan bağımsız benzer olduğu H. ile uzunca sohbet ettik. Tüm psikolog maceramı, son dönemde içinden geçtiğim dönemin en yakın tanıklarından biri.  Bugün bir konuşmamızda "seni dinlerken bazen kendim konuşuyorum" gibi geliyor dedi, ben de cesaretimi toplayıp "o zaman sen söyle tecrübelerini, tecrübelerinden çıkardığın dersleri; madem bakış açılarımız aynı, ne yapıp yapmamam gerekiyor söyle de daha fazla hata yapmayayım" dedim; gülümseyerek dedi ki "ben senden ders alıyorum, sana baktıkça şimdi şimdi kavradığım şeylerin senin çoktan farkında olduğunu görüyorum" dedi.  İnsan, sanırım hata yapmadan, annesi babası gözünden ne kadar sakınsa da o tuzaklara düşmeden; kendi tecrübesi ile yürüme

60.

 sarmal hep aynı, içinde ben bir sona gidiyorum bir başa geliyorum; aslında hareket ediyorum ama sanki hiç yol almıyorum. Yeni yeni anlıyorum ki ben döne döne ilerliyorum aslında, başa döndüğümü sandıklarımın hepsi kısalan yolumun bir parçası, dönen merdivenleri inmek gibi sanki hep aynı noktadasın ama aslında hep daha derine, daha derine. bir bakıyorsun, çoktan gelmişsin.  İzliyorum, görüyorum, ne kadar farkındayım desem de hala bazı duygulardan, bazı yüzleşmelerden kaçıyorum. Kendimi bırakmıyor, üzülme fırsatını kendime hiç vermiyorum. Korktuğum, bu kadar sert kapattığım kapıların ardında ne var bilmiyorum ama her terapi seansı, J. ile her konuşma biraz daha acıtıyor. "Öz'e yaklaştıkça, hassas yerlere geldikçe acır" demişti bir keresinde, sanırım bu aralar ben sevmediğim sularda yüzüyorum.  Terapi gündemi haftalık olarak değişse de, kendi içerisinde bir kurgusu ve ilerleyişi var; bazı tespitler haftalar sonra karşıma yeniden çıkıyor; dün de onlardan biriydi. "GÜÇLÜ