söz ve aksiyonun örtüşmediği yer. karanlık olan, tanıdık olan ama ne yapacağımı bir türlü bilip, öğrenemediğim o yer.
ilişkimin, evliliğimin son birkaç yılını sözleriyle yanımda olmak istediğini söyleyip, aksiyonlarıyla tam tersini söyleyen bir manipülatifle geçirdim, bu teşhisi koymam için çokça kitap, makale okumam, terapi seanslarına gitmem gerekti. bir yerde okumuştum, "bize başkalarının hasta ettiği insanlar gelir" diyordu terapiler için. Ben de bu öğretiyi aldım, söz ve aksiyon uyuşmuyorsa, aksiyonu baz almayı öğrendim. o sözleriyle kalmak istiyorum deyip, aksiyonları desteklemedikçe ben yapamadım, o dengesizlik beni çökertti, kendimi tanıyamaz hale geldim, gözümün feri söndü, nasıl bir tutarsızlığın içinde olduğumu ancak dışına çıkınca anladım, "bazen sevsek de olmuyor" diye kendimi kandırmayı becerdim, bu kök öğreti yanlıştı, sevmek değildi bu, insan sevdiğini böyle derbeder ortada bırakmazdı; düzdü her şey, sevmiyordu.
bunu değiştirdim, ancak şimdi tam tersi hikayede tıkandığımı fark ettim. bu kez sözleriyle reddedip, aksiyonları ile doğrulayan yerdeyim.
uzun süredir görüşüyoruz, en başından ikimiz de ilişki istemediğimizi söyledik, yola çıkış noktamız aynıydı; ama birlikte çok zaman geçirdik, çok güldük, eğlendik, yemekler yedik, yemekler pişirdik, birlikte hiç uyumadık ama uyuyakaldık. instagramdan fotoğraflar, dating üzerine açılımlar, espriler gitti geldi, yeri geldi sohbet ederken elele oturduk. 2 gün konuştuysak 3 hafta konuşmadığımız oldu.
bence o hep netti, işaretleri okumayı ben beceremedim. ya da sevesim geldi ve en uygun aday oydu.
burada, kendimde fark ettiğim bir bağlanma problemi var, sanki yeterince seversem o da beni severmiş gibi, ya da kendi hislerini bilmiyor, ifade edemiyor da ben onun yerine onun beni sevdiğini biliyorum gibi. Tuhaf bir yanılgı, bu konu üzerine durmam gerekiyor.
iletişimimiz açık, defalarca söylemesine rağmen ondan hoşlandığımı, ara ara fazlasını istediğimi biliyor; o da kendi bu kadar net söylerken nasıl yanlış anladığımı soruyor. Uzun, açık, şeffaf bir "pillow talk" yapıyoruz. ben geçmişimi tüm yalınlığı ile anlatıyorum, o verdiği mesajların niyetinden bahsediyor; "yemek yapma o zaman" diyorum, "elele film izleme" diyorum, "iyi de öteki türlüsü zaten manasız" diyor, "e o zaman ilişki var,yaşa" diyorum, anlaşamıyoruz. ikimiz de kendimizce haklıyız, ben "intimacy" ve "paylaşma" diyorum, o da "benim için duygusal bir anlamı yok" diyor.
"situationship" tanımına uyuyoruz. tek eşli değiliz, bir ilişkinin sorumluluğu yok ama bir aradayken ilişki yaşıyoruz; sanırım hepsi bu. her şeyin geçtiğini, netleştiğini söylüyorum "hisler gerçekten de geçiyor mu sence?" diyor; daha fazla net olmamamız gerekiyor; ikimiz de geçmeyeceğini biliyoruz. onu kapıda görür görmez "özledim" diye kucağına atlamamdan, onun beni özlediğini söylemesinden, birlikte iyi olduğumuzu, bittiğimizde üzüleceğimizi söylememizden biliyoruz. bunları konuşmanın faydası yok, bir arada iken olan şeyin adı ilişki, üzerinde daha fazla durmaya, somutlaştırmaya gerek yok; olduğu kadar; sefasını sürecek kadar.
tüm bu sohbetlerden sonra uyuyakalıyoruz, 22:35'de gelen o telefona uyanana kadar, üşüdüm diyip birbirimizin üstünü örtecek kadar uyuyoruz.
Yorumlar
Yorum Gönder