Hello hundred.
Sanki son birkaç senenin özetini çıkarmak için geldim buraya, içimde yılgın bir hal, tatminsiz, yorgun, hiçbir şey yapmak istemiyor. Aslında çok iyiydim, yaptıklarımla gurur duyuyor, kendimi şımartıyor, pohpohluyor eşanlı olarak da ayaklarımı yere bastırıyordum.
Online dating'in bokunu çıkarıp 40 civarı yeni insanla tanışmış olmaktan, hikayelerini dinlemiş olmaktan dolayı mutluydum; sonra bir şey oldu, aniden, tüm o kendimle kurduğum bağlar, yalnız başıma mutlu olma hissim tuhaf bir çöküntüye bıraktı yerini. Bu haftasonu evimde tek başıma otururken, boş boş duvarlara bakarken hissetmeye başladım bunu. Ne yaparsam yapayım, yine de ne istediğimi bilmiyordum, almadığım her zevk, hissetmediğim her bir tatmin sanki işleri giderek güçleştiriyordu. Sosyal medyadan mı etkilendim, başkaları kadar akıllı mı göremedim kendimi bilmiyorum, bir yandan kendimden neredeyse sonsuz eminken, içimden bir anda özgüvensiz biri çıkıverdi.
Sanırım dinlediğim hikayelerin bazıları beni negatif etkiliyor, daha doğrusu; insanların, başkalarının hikayelerini, başardıklarını hep havalı görüyorum; sonra hikayelerini dinleyip iyice içlerine girdikçe o kadar da tatmin edici olmadığını görüyorum. Bu çelişki, hiçbir şeyin gözüktüğü gibi olmaması sanki her şey yalanmış gibi hissetmeme sebep oluyor. Gerçek de gerçek diye çocuksu bir inatla gerçeğin peşine düşüyorum, gerçeğin ne olduğu hakkında düşünüyor, kendi gerçekliğimi sorguluyorum. Beynim, kalbim patlayacak gibi oluyor bazen, gerçek ve doğru üzerine düşünürken hep bitap düşüyorum.
Halbuki her şeyin içinden kolaylıkla çıkabilmem için aklımda tutmam gereken tek bir şey var; gerçek ya da doğru mutlak değil, değişken. Zamanın izafiyeti gibi. Kendi içinde tutarlı, ama yine de değişken. Bugünün doğrusu yarının yanlışı oluyor, ya da bugünün gerçeği yarının büyük yalanı o yüzden anlamaya çalışmak yersiz; buna kafa yordukça yorulduğumla kalıyorum.
Hayatımın üçte birini paylaştığım insanın -muş gibi yapan, sözleriyle uyuşmayan aksiyonları beni sandığımdan daha çok yormuş; herhangi bir ilişki ihtimalinde kendimi inanmaz buluyorum, gerçeği sorgular ve güvenmez haldeyim. Böyle zamanlarda ne istediğimi de kaybediyorum, kendi kendime geliştirdiğim bir duvarım var; büyük bir savunma mekanizması, beni sevecek birini bulduğumda; daha doğrusu beni sevmek isteyen biriyle karşılaştığımda hemen o duvarın arkasına saklanıyorum, canım o korunaklı alandan çıkmak istemiyor. Bir yandan da ölesiyle bırakmak istiyorum, bırakmak, o en iyi yaptığım şeyin "sevmenin" şifasına kendimi bırakmak. Kendimle bağım güçlü, hislerime kör değilim, sürekli mutluluk kovalamıyorum, "mutluluk obsesyonum" da "toksik pozitivitem" de azalıyor, bitirebildim mi emin değilim ama azalttım. Hislerime açıyorum kalbimi, orada olanın ne olduğunu biliyor, kendime o şefkati gösteriyorum yine de her şeyi kontrol edebilirmişim hissinden vazgeçemiyorum.
Büyüdüm, akıllandım ama hala çocukça isteklerim olmadığında hayatıma trip atmaktan vazgeçmiyorum.
Bugün biraz yorgunum, ruhum az biraz yorgun ama her şey geçiyor biliyorum. Eğer sen de bir şekilde denk gelmiş ve bunu okuyorsan, gelecekten bildiriyorum "hiçbir şey aynı kalmıyor, mevsimler bile!"
Sevgiler
S.
Yorumlar
Yorum Gönder