Ana içeriğe atla

98.

 Benim artık 36.yaşım bitti, ağustos ortasında bir yaş daha aldım ve 30 sonrasında yürüdüğüm yol sancılı da olsa o kadar mutluyum ki. İnsanın, kendini bulmayı denemesinin, kendiyle bağ kurmasının ödenebilir bedeli neyse ödenmeli. İnsan ancak kendini anlayıp, kendiyle doğru şekilde yüzleşip kendini olduğu gibi kabul ettikçe emin yol alabiliyor. 

Bana evliliğim süresinde kötü olduğumun söylendiği yerlerimin hiç de kötü olmadığını tecrübeyle öğreniyorum, toksik bir ilişki yaşadığımı ancak dışına çıkınca gördüm, kendime yapılmasına müsaade ettiğim her şey için kendimden özür diledim, işin kötüsü kızacak kimse yoktu çünkü toksik bireyler de bunu kötü niyetle yapmıyorlar; hepimiz aile evlerimizde öğrendiklerimizin esiriyiz. O yüzden sahip olduğumuz doğrular gerçekten karakter, ahlak olarak bizim doğrularımız mı bakmak, tartmak gerekiyor. Kendimizle bu yüzden yüzleşmemiz gerekiyor, kök öğretilerimizi sorgulamamız, içselleştirdiğimiz seslerin gerçekten kimlerin sesi olduğunu bulmamız gerekiyor. Ben babammışım mesela, çoğu zaman da babasının aferin demesi için aferinlik davranışları karakteri sanan kızmışım. Babasını kaybetmiş yeni yeni 36 yaşında bir kadın olarak diyebilirim ki, iyi ki o adam benim babammış, tonlarca güzel şey öğretmiş. İyi ki onun doğrularını almışım, tek ilavem yanlışları olabileceğini de keşke ifade etseymiş, ben onu o kadar sorgulanmaz, tek doğru sayarken herkesin doğrusunun kendine göre olabileceğini de satır arasında anlatsaydı, ya da ben anlayana kadar anlatsaydı. Hiçbir şeyin keskin olmadığını, grinini hayatın tam ortasında durduğunu söyleseydi, bugün siyah dediğime yarın beyaz diyebileceğimi bilseydim ben de; keskin yanlarım çocukken törpülenmiş olsaydı. Yine de, yanlış öğretilerle ölmeyeceğim için çok mutluyum. 

Umarım, bir gün kendi ailemi yeniden kurup, küçük canlar yetiştirmeye başladığımda onlara hayatın esnek olduğunu doğru şekilde anlatabilir, yargısız akıllar büyütebilirim. 

Canım kendim, seninle öyle çok gurur duyuyorum ki, hissiyatımın tarifi yok. Seni olduğunu gibi kabul ediyorum, değerli buluyorum ve her zaman iyileştirebileceğin yerler olacağını biliyorum, yeterlilik hissi diye bir şey yok; her zaman yeterliyiz ve her zaman da bi o kadar eksik; hayat bu zaten eksik gördüklerimizi tamamlamak, fazla gördüklerimizi bırakmak. Mevcutların yerini daha iyilerle değiştirmek ,bazen durmak, dinlenmek. 

Öğrendiğim şeyler için mutluyum, şimdiki noktaya geleceğimi bilsem, evliliğimle ilgili aynı bedeli öder, o 2 seneyi bir daha gözyaşları içinde geçirirdim. Bazı şeyler, bedel ödenmeden öğrenilmiyor. 

Yine de sırtımı sıvazlıyor ve diyorum ki "aferin kızım" 

Sevgiler

S.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

102

 söz ve aksiyonun örtüşmediği yer. karanlık olan, tanıdık olan ama ne yapacağımı bir türlü bilip, öğrenemediğim o yer.  ilişkimin, evliliğimin son birkaç yılını sözleriyle yanımda olmak istediğini söyleyip, aksiyonlarıyla tam tersini söyleyen bir manipülatifle geçirdim, bu teşhisi koymam için çokça kitap, makale okumam, terapi seanslarına gitmem gerekti. bir yerde okumuştum, "bize başkalarının hasta ettiği insanlar gelir" diyordu terapiler için. Ben de bu öğretiyi aldım, söz ve aksiyon uyuşmuyorsa, aksiyonu baz almayı öğrendim. o sözleriyle kalmak istiyorum deyip, aksiyonları desteklemedikçe ben  yapamadım, o dengesizlik beni çökertti, kendimi tanıyamaz hale geldim, gözümün feri söndü, nasıl bir tutarsızlığın içinde olduğumu ancak dışına çıkınca anladım, "bazen sevsek de olmuyor" diye kendimi kandırmayı becerdim, bu kök öğreti yanlıştı, sevmek değildi bu, insan sevdiğini böyle derbeder ortada bırakmazdı; düzdü her şey, sevmiyordu.  bunu değiştirdim, ancak şimdi tam

16.

Başkalarının kendi tecrübelerinden edindikleri dersleri bize de aktarmalarını isteyip, kendimize uyarlamak mümkün mü diye düşünüyorum; özellikle de bize benzer kişilerin.  Sevdiğim bir aile büyüğüm, kendisine de sıklıkla benzediğimi düşündüğüm, bakış açılarımızın yaşadıklarımızdan bağımsız benzer olduğu H. ile uzunca sohbet ettik. Tüm psikolog maceramı, son dönemde içinden geçtiğim dönemin en yakın tanıklarından biri.  Bugün bir konuşmamızda "seni dinlerken bazen kendim konuşuyorum" gibi geliyor dedi, ben de cesaretimi toplayıp "o zaman sen söyle tecrübelerini, tecrübelerinden çıkardığın dersleri; madem bakış açılarımız aynı, ne yapıp yapmamam gerekiyor söyle de daha fazla hata yapmayayım" dedim; gülümseyerek dedi ki "ben senden ders alıyorum, sana baktıkça şimdi şimdi kavradığım şeylerin senin çoktan farkında olduğunu görüyorum" dedi.  İnsan, sanırım hata yapmadan, annesi babası gözünden ne kadar sakınsa da o tuzaklara düşmeden; kendi tecrübesi ile yürüme

60.

 sarmal hep aynı, içinde ben bir sona gidiyorum bir başa geliyorum; aslında hareket ediyorum ama sanki hiç yol almıyorum. Yeni yeni anlıyorum ki ben döne döne ilerliyorum aslında, başa döndüğümü sandıklarımın hepsi kısalan yolumun bir parçası, dönen merdivenleri inmek gibi sanki hep aynı noktadasın ama aslında hep daha derine, daha derine. bir bakıyorsun, çoktan gelmişsin.  İzliyorum, görüyorum, ne kadar farkındayım desem de hala bazı duygulardan, bazı yüzleşmelerden kaçıyorum. Kendimi bırakmıyor, üzülme fırsatını kendime hiç vermiyorum. Korktuğum, bu kadar sert kapattığım kapıların ardında ne var bilmiyorum ama her terapi seansı, J. ile her konuşma biraz daha acıtıyor. "Öz'e yaklaştıkça, hassas yerlere geldikçe acır" demişti bir keresinde, sanırım bu aralar ben sevmediğim sularda yüzüyorum.  Terapi gündemi haftalık olarak değişse de, kendi içerisinde bir kurgusu ve ilerleyişi var; bazı tespitler haftalar sonra karşıma yeniden çıkıyor; dün de onlardan biriydi. "GÜÇLÜ